Ahmet ve Burak, deniz kenarında geçirdikleri sakin akşamın ardından, Mehmet’in evine doğru yürüdüler. Mehmet’in son zamanlarda içine kapandığını ve pek kimseyle konuşmadığını duymuşlardı. Kapıyı çaldıklarında, karşılarında yüzü solgun ve yorgun bir Mehmet buldular. Sessizce içeri buyur etti, belli ki konuşmaya ihtiyacı vardı.
Salonun köşesinde birkaç bardak çay vardı. Mehmet, derin bir nefes alarak söze başladı: “Babam öldü… Daha kırkı bile çıkmadı ama kardeşlerim şimdiden mal kavgasına düştü.” Sesi titriyordu. “Oturup yas tutacağımıza, kimin ne alacağı konusunda birbirimize giriyoruz. Babamın yıllarca emek verdiği her şey, gözümüzün önünde kuru bir miras hesabına dönüştü.”
Burak, şaşkınlıkla Mehmet’e baktı. “Bu kadar erken mi başladılar?” diye sordu.
Mehmet, acı bir tebessümle başını salladı. “Ne yazık ki. Annem, kardeşlerim arasında kalmış durumda. Kimse onun ne hissettiğini umursamıyor. Babamın hatırası daha tazeyken, miras paylaşımı için birbirimizi yiyoruz. İşin en kötüsü, sanki ben de bu girdabın içine çekiliyorum.”
Ahmet, sessizce dinledikten sonra derin bir nefes aldı. “Mehmet, bu durum seni ne kadar üzse de, unutma ki bazı şeyleri değiştiremezsin. İnsanlar çoğu zaman hırslarına yenik düşer. Tevfik Fikret’in dediği gibi: Öleceğiz bir gün. Birkaç gün ölecekler, sonra kalan malını bölecekler; hatta memnun kalmayıp üstüne bir de sövecekler.”
Mehmet, gözlerini yere indirdi. Ahmet’in sözleri canını daha da yakmıştı ama içinde bir şeyleri de uyandırmıştı. “Babam hep ailemizi bir arada tutmak isterdi. Ama o gidince biz dağıldık. Ne yapmalıyım, Ahmet?”
Ahmet, elini Mehmet’in omzuna koydu. “Önce, senin içinde rahat etmen lazım. Miras sadece bir araç, babanın asıl mirası sizin birbirinize olan bağınız. Eğer herkes kavga etmek istiyorsa, sen bu girdabın dışında durmalısın. Anneni yalnız bırakma, ama hırsa kapılma. Onun en çok ihtiyacı olan şey para değil, huzur.”
Mehmet derin bir nefes aldı. Gözlerinde yaşlarla Ahmet’e baktı. “Belki de haklısın. Babamı böyle anmak istemem. Kendi vicdanımı temiz tutmalıyım.”
Burak, sessizce çayından bir yudum aldı. “Bazen en büyük miras, bize bırakılan maddi şeyler değil, bize öğretilen değerlerdir. Babanın sana ne öğrettiğini hatırla.”
Mehmet, başını sallayarak gülümsedi. İlk kez, içinde bir huzur kırıntısı hissetti. Belki de gerçekten de bazı şeyleri değiştiremezdi, ama en azından kendi yolunu seçebilirdi.