"Ahmet, ben artık yoruldum. Sanki ne kadar çabalasam da hayat hep daha sert vuruyor."
Ahmet, arkadaşının gözlerindeki bitkinliği fark etti. Derin bir nefes alarak konuştu:
"Biliyor musun Burak, insanlar kırıldıkça keskinleşir. Yontuldukça netleşir. Ve ağladıkça güzelleşir. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle olacak."
Burak bir an düşündü. "Yani acılar bizi daha iyi mi yapıyor?" diye sordu.
Ahmet başını salladı. "Evet, eğer doğru düşünürsen. Bizi kıran her şey, büyük bir bilgelik kazandırır. Her yontulma, gerçek benliğimizi ortaya çıkarır. Acını kabul ettiğinde, onun seni şekillendirdiğini de anlarsın."
Burak, denizin karanlık dalgalarına baktı. "O zaman, bundan sonrasında her düşüşte daha da güçleneceğiz, öyle mi?"
Ahmet gülümseyerek başını onaylarcasına salladı. "Kesinlikle. Her düşüş, yeniden doğmanın bir parçası."
Burak bir süre sessiz kaldı. Ahmet’in sözleri kulağında yankılanıyordu. Sonunda derin bir nefes aldı. "Ama Ahmet, bazı yaralar var ki iyileşmiyor. Sadece üstü kapanıyor, ama içimizde hep bir yerlerde sızlıyor."
Ahmet başını salladı. "Haklısın Burak. Ama biliyor musun, o yaralar bizi biz yapıyor. Eğer onları yok sayarsan, seni şekillendirmelerine izin vermezsen, gelişemezsin. O yaralar, seni ayakta tutan şey olabilir."
Burak hafifçe gülümsedi. "Demek ki biz her kırıldığımızda daha güçlü olmayı öğreniyoruz. Ve bu süreçte aslında içimizde gizli bir güzellik ortaya çıkıyor."
Ahmet omzunu sıktı. "Aynen öyle, Burak. Önemli olan, kırılmaktan korkmamak. Çünkü kırıldıkça keskinleşiyoruz."